top of page

‘’Mimarlık, duygusal bir atmosfer yaratma sanatıdır’’

A.Loos.

Mimarlık, kendi tarihsel süreci içerisinde farklı açılardan bakılarak yeniden tariflenmiştir. Kimilerine göre mimarlık boş bir alana mekan tasarlama sanatıydı. Kimilerine göre de barınılacak bir yerdi.  Fakat mağaralar, kamusal mekanlar ve kentsel tasarım yaklaşımları bu tarifleri çürütmüştür. En doğrusu Adolf Loos’ un da söylediği gibi mimarlık, duygusal bir atmosfer yaratma sanatıdır. Kısacası artık mimarlık, popüler üretim nesnelerinden bir mimarlık ürünü kurgulamaktan öte kullanıcıların duyuları üzerinden farkındalık yaratabilme beceresine dönüşmüştür. Çünkü kullanıcıların duyguları ve ait hissetmeleri, o mekanda var olma ve var olmaya devam etmelerine direkt katkıda bulunmaktadır. Bu paralelde mimarlık kurgulanırken hammaddesi duygu olmalıdır. 

Duygular ise duyular ile hissedilir. Bazen tadar, bazen görür, bazen duyar, bazen koklar, bazen de dokunarak farkındalıkları hissederiz. Engelliler ise duyu yetilerinden bir ve ya bir kaçını kaybetmiş ya da yeteri kadar kullanamaz. Üretilecek olan müze tipolojisiyle mimarlığın engeliler için farklı duyuları deneyimlebilmesi amaçlanmıştır. Kısacası mimarlık görülebilir ve dokunulabilir olmanın ötesinde tadılabilir, koklanabilir ya da duyulabilir deneyimler sunabilir mi? Kentsel bağlam ve hız çerçevesinde, kurgulanan müze tipi ulaşabileceği her yerde nasıl yeni bir mimarlık ürününe dönüşebileceği aranmıştır. Bu  arayışın aracı olarakta bukalemüze kavramı kullanılmıştır. Bukalemüze, ulaştığı her yere adapte olan ve o yer olan hareketli bir müze tipidir.  

Bukalemüze, kendini ayakta tutacak strüktürü gittiği yere götürür. İçini de yerin bağlamsal özellikleriyle doldurur. Ne ile doldurulduğunun önemi yoktur. Önemli olan ne hissetirip nasıl bir atmosfer yarattığıdır. Bukalmüze, 5 duyu organının ayrı ayrı salt bir şekilde deneyimlendiği 5 ayrı oda ve onu çevreleyen iki sergi mekanı üzerine kurgulanmıştır. Girilen her odada o duyu sadece o duyu organınızla sergiyi deneyimlersiniz. Müze, şehit ve gaziler üzerine kurgulanmış olan bir engelli müzesidir. Duyu organlarını kaybeden insanların diğer duyuları üzerinden mekanı deneyimlemesi amaçlanmış ve engelli olmayanlar paylaşım içerisinde bulunması amaçlanmıştır. Bunu da kurgulanan müze için oluşturulacak kitapçıkla ulaştığı her bölgede hızlı bir şekilde kurulması ve içini var olduğu üretim nesnesiyle doldurması amaçlanmıştır.  

Hız, ne kadar hafif ve çabuk olduğuzla ilişkilidir. Bukalemüze ise köşebent, demir çubuklar, aynalar ve bunları birbirini bağlayan aparatlar gibi basit ve hafif elemanlarla tasarlanmıştır. Sadece 24.00 m3 gibi az bir hacime sahip olan müze yapısı istenen her yere götürülebilir ve kurulabilir. Sistemin kendisi de 1-2 gün içerisinde kurulup sökülebilir. Hiçbir elemanı da sabit ve kalıcı değildir. Sistem, oluşturulan kitapçık ile basit bir şekilde halk tarafından kurulabilir.

Tadım alanı hariç müzenin tamamının tavanı aynadır. Sadece tadım alnında mekanın açık alan üzerine kurgulandığı algılanır. Çünkü üstünüzde gökyüzünü görürsünüz. Müzenin 4 duvarla çevrili basit bir mekan olmasından öte aynalarla sınırsız bir kurguya sahip olması amaçlanmıştır. Ayrıca müze, duvarların birbiriyle kurduğu ilişki biçimlerine göre kurgulanmıştır. Net bir girişi ya da çıkışı yoktur. Kullanıcılar istediği bölgeden mekana dahil olabilir ya da çıkabilir.

Tasarlanan müze tipi, sokak, meydan, cadde, teras ve iç mekan gibi farklı mekansal özelliklere sahip alanlara adapte olabilir. İçini gittiği bölgenin üretim nesnesiyle doldurur. Zonguldak’ ta kömür, Trakya’ da cam, Samsun’ da ahşap, Manisa’da kiremit, Çukurova’ da kalker, Doğu Anadolu’ da kaya gibi gittiği her bölgenin bağlamsal özellikleriyle yeniden var olur...

 

© 2023 by Urban Artist. Proudly created with Wix.com

bottom of page